Cumhuriyet /Bilim Teknik- İnsanın doğuştan
iyi
olduÄŸu gibi kuramlara inanmasam da, eÄŸer verdikleri en ufak bir kararın bazen ne kadar insanın yaÅŸamını karartacağını düÅŸünselerdi pek çok insanın kötülük yapmayacağına inanmak isterim. Onun için parklar yerine binalar yapmak düÅŸüncesinin sadece para kazanma amaçlı deÄŸil, bir çaÄŸdaÅŸ kentte parkların ve yeÅŸil
alanların
iÅŸlevini bilmemekten kaynaklandığını düÅŸünmek istiyorum.
Fakat ‘rant’ sözcüÄŸünden tiksiniyorum. Bunun dille ilgili yanı var, ona
yüklenmiÅŸ
bin bir kötü içerikle de ilgisi var. Son dönem Osmanlı sözlüÄŸüne Fransızca ‘Rentier’ sözü de girmiÅŸti. Bunlar
Sultan
ailesi
ile
Ä°stanbul
’un kimi ticaret kimi toprak kökenli zenginleriydi. Cumhuriyet döneminde de tuzu
kuru
olanlara aynı sıfat verildi. Türkiye’nin kent nüfusuna ve toprak spekülasyonuna bakılınca bunların sayısı günümüzde çok artmış olmalı. Türkiye’deki gelir farkının çok
büyük
olmasının önemli nedenlerinden birinin toprak spekülasyonuolduÄŸunu herkes biliyor.
Fakat toprak ve rant (kira,
kazanç
) bir araya geliyor, insan akla gelmiyor. Bu bağlamda en insafsız uygulama park ve yeşil
alanları
yapılarla doldurmadır. Bu bizimle
Avrupa
ve Batı toplumları arasındaki uygarlık farkını en
iyi
anlatan, insan saygısı olmayan bir kültürel davranıştır. Bu kapitalizmle deÄŸil, kültürsüzlükle ilgilidir.
Batı da kapitalist. Orada da toprak ve yapı rantı üzerinde sayısız oyun var. Fakat Viyana’da, Berlin’de, Roma’da, Paris’te, Londra’da, Saint Petersburg ve Moskova’da,
hatta
ne de Amerika’da halkın alışıp kullandığı parkların yapılara tahsis edildiÄŸini görmedim.
Ä°stanbul
’da,
Ankara
’da ve daha küçük kentlerde parkların yavaÅŸ yavaÅŸ kemirildiÄŸini, çimenlerin, aÄŸaçların azaldığını ve giderek yerlerini binaların aldığını bilmeyen yok. Taksim gezisi de 1943 den sonra yavaÅŸ yavaÅŸ iÅŸgal edildi. Oysa bütün BeyoÄŸlu ve Taksim çevresinde hiç park yok!
Parklar yaşlılarla
çocuklar
içindir. KuÅŸkusuz
çocukları
gezdiren anneler içindir. Burada yaÅŸlılar evlerinin dört duvarından kurtulurlar. Monoton yaÅŸamları deÄŸiÅŸir. Hava alır,
güneÅŸ
görürler. Gazete okurlar. Parka otobüs ya da taksi ile deÄŸil, yürüyerek gidilir. Yani oturma
alanlarına
yakın olur.
Çocuklar
orada yürümesini, koÅŸmasını öÄŸrenirler. Oyun oynarlar. Temiz hava alırlar. Bunlar toplumun nüfusunun idir. (Türkiye’de 12 milyon, Ä°stanbul’da 2.5 milyon) Parklara en çok gereksinimi olan onlardır. Kent merkezlerinde de büyük kentin dört bir tarafından gelenlerin dinlenmesi, bir simit yemesi için parklar gerekir. Ä°nsanların boyuna sokaklarda dolaşıp, yorulunca bir alışveriÅŸ merkezine ya da kahveye girmeleri sadece satıcıların iÅŸine yarar.
BEBEK VE KÜÇÜKSU
BoÄŸazın orta bölümünde biri Bebek’te diÄŸeri Küçüksu’da iki park var. Bebek’tekine Sabancı ailesi tarafından bakılır. Park’ın aÄŸaçları eski Bebek sultan kasrından kalmadır. Park deniz kenarındadır. Avrupa standardında bir parktır. Ä°nsana kendini uygar bir ortamda hissettirir.
Anadolu yakasında Küçüksu çayırı vardır. Eski Osmanlı baÅŸkentinin Anadolu yakasındaki en büyük ve en tanınmış mesiresi Göksu ya daKüçüksu çayırı idi. Burada da Birinci Mahmut’un ve sonra onun yerine yapılmış Abdülmecit’in kasrı ve bütün Ä°stanbul’a gelen ressamlara konu olmuÅŸ ünlü Küçüksu çeÅŸmesi vardır. Halk deniz kenarında, aÄŸaçların altında piknik yapardı. Benim gençliÄŸimde burada yazın cambaz gösterileri olur, orta oyunu oynanırdı. Küçüksu da güzel bir plaj vardı. Sonraları buraları spor alanlarına tahsis edildi. Åžimdi Tarihi Göksu Mesiresi yerini otomobillere ve özgür sürüler halinde dolaÅŸan, kaldırımlarda uyuyan, aÄŸaçlar arasında havlayan kulakları iÅŸaretli köpeklere bıraktı.
Bugün görkemli sultan bahçesinden birkaç aÄŸaç kaldı. Artık ne mesire yeri, ne de park var. Kıyılar yapılarla kapanmış, aÄŸaçların bir bölümü kesilmiÅŸ ve bütün Göksu çayırı yok oldu. Ya da otopark. Otomobilin kent yaÅŸamını yok eden ve kent mekânlarını çirkinleÅŸtiren en büyük neden olduÄŸunu bu dünya güzeli deniz kenarında bütün sefaleti ve hüznü ile görebiliyorsunuz. Deniz kenarındaki lokanta ve kahvelerde oturmaya gelenler bu olanları bilmez, ya da aldırış etmezler, ama burası uygar bir yer deÄŸildir. Hüzün verici bir plansızlık, tarihi bilinçsizlik ve çirkinlik gösterisidir.
Küçüksu ve Hisar’da, Bebek’teki gibi etkili toplum kesimi olmadığı için koca bir alan Ä°stanbullulara ve orada yaÅŸayanlara kapatılmış, üniversite, resmi yapılar, kullanılmayan bir iskele, lokantalar ve kahveler, Küçüksu Kasrı’nın bahçesini ve ne olduÄŸu belli olmayan resmi etkinliklerin etrafını çeviren büyük demir parmaklıklarla halkın denizle ilgisi kesilmiÅŸtir.
TAKSÄ°M GEZÄ° PARKI
Bu sözüm ona yeni geliÅŸmeler içinde en karakteristik olanlardan biri Taksim Gezi parkıdır. 1943’de Yüksek Mühendis Mektebine (sonradan Teknik Üniversite) girdiÄŸim zaman, Prost’un planladığı park yeni yapılmıştı. Ankara’da Güven Parkı, Ä°zmir’de Fuar Park ile Türkiye’nin yeni ve uygar kentleÅŸmesinin göstergeleri arasındaydı. Bu parkta gezip oturduÄŸum zaman kendimi BatılılaÅŸmış hissederdim. Parkın bir köÅŸesinde mimar Rüknettin Bey’in yaptığı ünlü Taksim Gazinosu vardı. Park önce koca bir otel inÅŸaatı ile, sonra Büyükdere Yolu cephesindeki dükkanlar ve düÄŸün salonu ile sonra da Taksim’e getirilen otobüs durakları ve artan trafik ile nefes alıcı niteliÄŸini yitirdi. Sonunda yok edilmesine karar verildi.
Gerçekten bugüne kadar Türk halkı düzenli, aÄŸaçlandırılmış, havuzlu ve çiçekli bir parkın çaÄŸdaÅŸ bir kent için nasıl bir simge olduÄŸunu öÄŸrenemedi.
YeÅŸil alanların ve özellikle kent içine parklara tahsis edilmiÅŸ aÄŸaçlandırılmış parkların bir kuÅŸağın yaÅŸamı içinde bu hale düÅŸmesi sadece yanlış deÄŸil, korkutucudur. Bu çok kötüye doÄŸru bir deÄŸiÅŸimdir (geliÅŸme deÄŸil!). Ä°stanbul’un her köÅŸesinde olan talanın ve deÄŸiÅŸme sürecinin yapısını ve bütün Ä°stanbulluların vurdum duymazlığını gösterir. Utandırıcı ve rahatsız edicidir. Rant insanı sadece yenmemiÅŸ, insanlığını yok etmiÅŸtir.
Bu sözüm ona yenilik olarak görülen geliÅŸmelerin Ä°stanbul’a ve baÅŸka Türkiye kentlerine uluslararası bir statü kazandırmadığı açık. DoÄŸrusu Türkiye mimarisi için de benzer bir statü söz konusu. Kendi varlığımıza karşı bu anlaşılmaz davranışların nedeni sadece kazanç hırsına baÄŸlayamayız. Dünya geçmiÅŸini feda etmiyor. Parklarını yapıya çevirmiyor. Yine de bizden fazla rant elde ederek daha iyi kentler yapılıyor. Ä°nsanına eziyet etmiyor. YaÅŸlısını, çocuÄŸunu gözetiyor. Turizmi de bizden daha iyi yapıyor. Burada kör olası bir cehaletin neden olduÄŸu bir duyarsızlık var. Kazanç hırsı ile de çığrından çıkıyor.
Malzeme var. Helvayı yapacak aÅŸçıyı bulmakta zorlanıyoruz.